 |
 |
Geçtiğimiz günlerde başlayan Helal Gıda Standardı tartışmalarına toplumun çeşitli kesimlerinden görüş ve öneriler gelmeye devam ediyor. MAZLUMDER İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği Başkanı Mustafa ERCAN'ın "Gıda Sertifikaları" ile ilgili açıklamasını dikkatinize sunuyoruz.
İnsan hakları, insanların haklarını eksiksiz olarak hayatın bütün alanlarında yaşamasını gerektirir. Bu, kişinin yaşam hakkını tehlikeye sokan veya inancına aykırı maddelerin kullanılmadığı ve bu niteliğini bildiği gıdaya erişme hakkını da kapsar.
Kişiler gıda alırken bu gıdanın içeriğini bilmek isterler ki, bilgi edinme hakkı çerçevesinde değerlendirilebilecek bir haktır. Yine gıdalarda yer alan katkı maddelerinin sağlığa zarar verici nitelikte olup olmadığını bilme yanında, inancına aykırı bir nitelik taşıyıp taşımadığını bilme hakkı da vardır. Bu konu aynı zamanda, bilgisi dahilinde olduğunda değer vermeyeceği bir malı satın alan kişinin mülkiyet hakkını ihlal edici niteliktedir.
Yukarıda anılan hususlarda kimi standartlar oluşturulduğu bilinmektedir. ISO, HACCP, TSE ve diğerleri. Bu standartların kurulumu, işleyişi ve denetimi tartışılabilir ve böylelikle olgunlaştırılabilir. Ancak bu teknik durumun dışına çıkarak çok açık temel bir hakkı “laiklik” gibi konuyla doğrudan ilgisi bulunmayan bir alana taşımak kabul edilebilir bir yaklaşım değildir.
Bir Hindu inançlısına inek eti, Müslüman ve Musevi inançlısına domuz eti zorla veya gizleyerek yedirilemeyeceği gibi Hıristiyan inançlısı birisi de domuz eti yemekten engellenemez. Tartışma bu noktada değildir.
Zorlama yoluyla, tersten okuma yaparak verilecek sertifikaların ayrımcılığa neden olacağı tezi gerçekçi değildir. İnsanlık kendi inanç ve kültürlerinden vazgeçmeksizin, kendi renkleriyle var kalmanın mümkün olduğunu göstermiştir. Aksi düşünceler tek bir düşünceye ve tek bir yaşam biçimine götürür ki, bu arzu edilen olamaz.
Genel sağlık bakımından; her üretici gıdalarda yer alan maddeleri ve oranlarını en ufak ayrıntısı ile belirtmek zorunda olmalıdır. Ancak dini referanslı bir sertifika almaya kimse zorlanamaz. Dini referanslı sertifika alarak bunu kullanmak ise haksız rekabet sayılamaz. Nihai tüketicinin isteklerinin zorlayıcılığı ise piyasa koşullarını ilgilendirir ve haksız rekabet olarak kabul edilemez.
Laiklik nihai tüketicinin beklentilerini görmemeyi gerektirmez. Ancak belirli bir inanç doğrultusunda üretim yaparak bu doğrultuda bir sertifika almayı zorunlu kılmayı engeller. Bunun dışındaki tartışmaların ısrarla sürdürülmesi samimiyet ile ilişkilendirilmelidir.
Bu tartışmaların sağlıklı bir zeminde yapılmasına katkı vermek herkesin sorumluluğundadır. Gündemdeki sorunların esasını ve tekliflerimizi konuşmak yerine başka insanların inançlarını ve değer yargılarını mahkum ederek ulaşılacak adil bir sonuç yoktur.
Bu haber 4.960 kez okundu...
|
 |